Temel İhtiyaçlarımızdan Biri: Tamamlamak

Tamamlanmamış işler, biz geçmişte bırakmak ve olmamış gibi davranmak istesek de zihnimizin tamamlama ihtiyacı dolayısıyla çeşitli şekillerde önümüze getirdiği ve bir yerden sonra görmezden gelmenin imkansızlaştığı meselelerdir diyebiliriz. Bunlar hem şu andaki farkındalık alanımıza nelerin gireceğini, nelerin şekil konumuna geçeceğini etkiler hem de memnun olmadığımız, kurtulmak istediğimiz davranışlara adeta kompulsif bir şekilde devam etmemize zemin oluşturur.

Tamamlanmamış işler nöropsikolojik olarak da incelenmiş ve zihnin çalışma biçimi açısından önemi ortaya konmuştur. Kurt Lewin’in bir araştırmasında, katılımcılara birtakım problemler verilmiş ve bir kısmını çözmeleri, bir kısmını ise çözemeden bırakmaları sağlanmıştır. Ertesi gün geldiklerinde çözülememiş problemleri çözdüklerinden daha iyi hatırladıkları gözlenmiştir. Bu da insan zihninin sırada ne olacağını bilmek ve sonuç istediğine dair bir örnektir. Zihin çalışmaya devam etmek ister ve durması söylense bile, yarım kalan iş üzerinde çalışmaya devam eder. Uğraştığı bütün diğer işler boyunca geri planda hep tamamlanamayan işleri hatırlar. Belirsizliklere son vermek ve yarım kalan işleri tamamlamak zihinlerimizin bir arzusudur (Perls, 1992; Konnikova, 2013).

Bu arzu tamamlanmamış işlerin rahatsızlık verici, çeşitli semptomlar oluşturucu özelliğinin yanında aynı zamanda gelişmeyi sağlayan bir işleve de sahiptir. Yeni bir beceri öğrenirken ya da bir işte ustalaşmak hedefimiz olduğunda, öğrenme sürecinde çok kez yarım kalan, tatmin olmadan o işi bırakmak zorunda kaldığımız anlar olabilir. Zihnin tamamlama arzusu sayesinde tekrar tekrar denemek ve doyum elde edene kadar devam etmek için gereken motivasyon sağlanır. Tatmin olduğumuz, daha fazlasını artık yapmaya gerek olmadığını düşündüğümüz noktada o iş farkındalık alanımızda şekil olmaktan çıkarak zemine geçer. İlgimiz sadece o iş bitmediği sürece onun üzerindedir, tamamlandığı zaman yeni bir görev ilgi uyandırana kadar kaybolur. İlgi, bir yerlerde saklı tutulup gerektiği zaman ortaya çıkarılabilen bir şey değildir; tamamladığımız ya da bize yarım gelen olaylardan, işlerden, ilişkilerden etkilenir (Perls, 1992).

Tamamlama ihtiyacı, bulunduğumuz noktayı anlamlandırmak ve nasıl davranacağımızı belirlemek için var olan evrensel bir ihtiyaçtır. Tamamlamaktan kaçınıldığında sabitleşmiş geştaltlar oluşur ve bunlar da farkındalığın bloke olmasına, doyumun azalmasına ya da geri çekilememeye neden olur. Bu süreçler kültürel olarak da desteklendiği zaman alışkanlığa da dönüşebilir. Alışkanlık koşullu refleks haline gelip neyi neden yaptığımızı fark etmez hale geldiğimizde ise ortada kaynağı belli olmayan –belli değil gibi gözüken- bir duyum dolaşır ve yıllar boyunca devam edebilir (Mann, 2010; Perls, 1992).

Bir iş tamamlanmadığı, ihtiyaç karşılanmadığı zaman gerilim ortaya çıkar ve bu gerilim tamamlama yönünde bizi motive eder. İhtiyaç döngüsü açısından bakarsak, tamamlanmamış bir işin yarattığı gerilim duyum, o işe verdiğimiz anlam farkındalık, tamamlamaya yönelik planlarımız harekete geçme olur, hareketle birlikte temas edebilirsek bir düzeyde doyum elde edip geri çekilerek o işi tamamlamış ve geride bırakmaya hazır oluruz (Mann, 2010). Ancak bu süreç her zaman göründüğü gibi işlemez ve tamamlanmadan kalan ya da işlevsiz şekilde kapanan birçok olay yaşarız.

Geçmişle alakalı geştaltlar ya açık kalmıştır ya da sabitleşmiş geştalt oluşarak tamamlanmadan kapanmıştır. Tamamlanmamış geştaltları bugünde tamamlama biçimlerimize dikkat etmediğimiz zaman hayat boyu etkili olmaya devam ederler. Çocuklukta yaşanan olumsuz koşullardan kendini korumak, çevreye yaratıcı bir şekilde uyum sağlamak için geliştirilen davranışlar, yetişkin olunduğunda işlevsiz hale gelerek sabitleşmiş geştaltlara dönüşür. Perls’ün deyimiyle geçmişte prematüre şekilde kapanan geştalta yönelik ihtiyaca dair, kişi daha sonra bu ihtiyacın karşılanması için kendine göre yollar bulur ancak bu yollar ihtiyaçlarla ve doğal tepkilerle uyumlu değildir. Görmezden gelinen ihtiyaç yerine geştaltı kapatma ihtiyacına yönelik olarak kişi kendisine ihtiyacıyla alakalı olmayan cümleler söyleyerek kendisini kandırır, ikna etmeye çalışır ve ihtiyacı bastırmak için belki tamamlamak için gerekenden daha çok enerji harcamaya devam eder. Bu da aslında tamamlanmamış ama uzatıp çekerek yapıştırmak gibi, doğal olmayan yöntemlerle üstünü örterek bir boşluğu yama ile tamamlamış gibi yapmaya benzetilebilir (Sills ve ark, 1995).

Tamamlanmamış işler beraberinde birçok semptom da getirir. Geştaltı tamamlamak olan baskın ihtiyaç farkındalıkta yüzeye çıkar, kişi tamamlamak için gereken şeyi yapmaz, daha sonra bitmeyen durum zihinde tekrarlayan bir imge, bedenin bir kısmında gerilim duyumu olarak ortaya çıkar ya da kişi tamamlanmamışlık hissine uyum sağlamak için birtakım kontroller geliştirir. Gerilim zamanla kişinin artık farkına varamayacağı kadar kronik hale gelebilir; tamamlanmamış iş ile güncel semptom arasındaki ilişki tanınmayacak hale gelebilir. Kişi yarım kalan işe yönelik, zihinsel olarak tekrar tekrar ne söyleseydi ya da ne yapsaydı daha iyi olacağını prova eder, beden ise kronik tehdide karşı zırh kuşanmış hale gelir, kasılma, ağrı, gerginlik yaşanabilir. İfade edilmemiş kırgınlık ya da ebeveynlere, kardeşlere, sevgiliye, eşe karşı öfke, ifade edilmemiş sevgi, çözülmemiş suçluluk, kabul edilmemiş geçmiş eylemler tamamlanmamış işlere örnek olarak verilebilir. Çözümlenmeme kişinin kendisiyle alakalı bir özelliğini ya da diğer insanları içerebilir. Bu tür bitmemiş işler olanları olduğu gibi görmeyi geciktirir. Bu da şu an ile olan ilişkimizi etkiler, şimdiki zamanda sağlıklı temas kurmak için gereken enerjiyi sınırlar (Korb ve ark, 1989).


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu